Sıkça Sorulan Sorular

Yüzerken Nefes Alma – Nefes Verme Nasıl Olmalı?
Kural: Nefes; sadece ağızdan alınır. Boşaltırken ise ağız-burun yolu kullanılır. Nefesi boşaltmaya ağızla başlayıp, kalanını burun ile bitirebiliriz. Böyle yaparak hem burnumuza su kaçmasını önlemiş oluruz hem de ciğerlerimizdeki havayı daha çabuk tahliye etmiş oluruz. Çünkü yüzme tempomuz hızlandıkça, nefes alış verişlerimiz de aynı oranda hızlanacaktır. Nefesimizi daha hızlı alıp, daha hızlı vermek için tüm hava kanallarımızı kullanmalıyız.
Başın pozisyonu: Nefes alırken, başımızın pozisyonu yanda olmalı. Yani ağzımız yana doğru hemen hemen koltuk altımıza doğru yönelmeli ve öyle nefes almalıyız. Demek oluyor ki; nefes alacağımız sırada yüzümüz karşıya bakamaz. Boynumuz kendi ekseninde nefes almak istediğimiz yöne doğru sağa veya sola dönüp, nefes vereceği zamanda aynı eksenden geriye dönmeli, nefesi göğüse doğru boşaltmalıyız.
Kolun pozisyonu: Dirseğin en üst noktaya ulaştığı an koltuk altından nefes alınır.

Yüzerken Su Yutuyorum!
Aslında yüzdüğümüz suyu yutmayız; çoğunlukla saçımızdan, başımızdan aşağı süzülen suları yutarız. Nefes almak için ağzımızı suyun dışına çıkarıp içeriye doğru kuvvetli bir vakum yaptığımız sırada doğal olarak ağzımızın içine hava ile birlikte başımızdan süzülen suları de çekeriz. Bunu önlemek için; su içine nefes boşaltırken ciğerlerimizdeki havanın tamamını su içinde bitirmek yerine son kısmını dışarıya doğru üfleyerek bitirmeliyiz. Bu üfleme sayesinde başımızdan süzülen suları içeri çekmek yerine dışarı püskürtmüş oluruz. Ayrıca yüzerken karşıdan nefes almaya çalışırsak su yutma ihtimali artar. Bunu önlemek için yandan nefes alma tekniğini kullanmalıyız.
Dışarıdan suya atladığımızda da su yutarız. Suya çivileme atladığımız esnada ağzımızı kapalı tutup, burnumuzdan da kuvvetli hava verirsek su kaçmasını engelleyebiliriz. Balıklama atlamada böyle bir uygulamaya gerek yok. Balıklama atlarken burnumuzdan içeri su kaçmaz. Sadece çivileme atlama sırasında su kaçma ihtimali vardır. Biraz önce de belirttiğimiz gibi elimizle burnumuzu kapatmaya gerek yoktur, burnumuzdan dışarı doğru kuvvetli hava boşaltalım yeter.

Açığa Çeken Denizde Karaya Nasıl Çıkarım?
İstanbul Şile’de her yıl yaşanan ve genellikle ölüm ile sonuçlanan çok üzücü boğulma vakalarını duymayan kalmamıştır sanırım. Özellikle Karadeniz de sıkça görülen bir tabiat olayı sebebi ile maalesef bu tür dramlar yaşanıyor. Bu olguyu sadece Karadeniz ile sınırlı tutmamak gerektiğini önemle hatırlatmak isteriz. Zira her tür su’da dikkatli davranmak zorundayız. Denizin, havuzun, gölün, sulama kanalının, nehirlerin kısacası su olan hiçbir yerin şakası olmaz.
Açığa çeken deniz olayında da emin olun ki sadece yüzme bilmeyen değil çok iyi yüzme bilen vatandaşlarımız da boğulmaktadır! Açığa çekmenin iki ana sebebi vardır. Birincisi; kıyıdan içerilere doğru esen rüzgar, ikincisi ise; akıntı. Plajda oynarken elimizden kaçan deniz topu, can simidi, deniz yatağı gibi hafif eşyaların çok kısa zamanda alıp başını açıklara kaçmasının sebebi rüzgardır. Bizler bunu hissetmesek de, içi hava dolu oyuncakların ne kadar hızlı bir şekilde kıyıdan uzaklaştığına şahit olmuşsunuzdur. Maalesef kaçan topun peşinden giden bir sürü insan ya boğulma tehlikesi yaşamış ya da boğulmuştur. Kaçan deniz oyuncağının peşinden asla gitmemeliyiz.
İkinci ve önemli bir diğer sebep ise akıntılar demiştik. Asla aklınızdan çıkarmayın; denize açıldığınız yerden geri dönemiyorsanız bilin ki maalesef bu tür akıntılardan birine denk gelmişsinizdir. Dışarıdan bakıldığında açığa çeken akıntıyı fark etmek hemen hemen imkansızdır!
Diyelim ki böyle bir durum ile karşı karşıya kaldınız: O zaman yapmanız gereken tek şey, bir süre kıyıya paralel yüzmektir. Direkt kıyıya doğru yüzmeye kalkarsak akıntı bizi içeri atacak ve biz de olduğumuz yerde boş yere yüzüyor olacağız. Biz bir metre gitsek, akıntı bizi iki metre geri atacaktır. Sonunda yüzecek gücümüz kalmayınca maalesef ölüm ile karşı karşıya kalacağız. Bu kısır döngüyü yaşamamak için ne kıyıya ne de açığa doğru yüzmemeliyiz. Bir müddet sadece kıyıya paralel yüzmeliyiz. Bir süre sonra kıyıya doğru giden akıntıyı yakalamış olarak zorlanmadan, yorulmadan tehlikeli bölgeyi aşabiliriz.
Yukarıdaki resimde kırmızı oklarla gösterilen alan , tehlikenin can aldığı yerdir.Havaların tahammül sınırını zorladığı bunaltıcı sıcaklarda, bir nebze olsun ferahlamak için zaman zaman hepimizin girdiği denizlerimizde kol gezen tehlikelere dikkat edilmesi gerekmektedir.Yukarıdaki olayın bilimsel adı ters akım olarak nitelenmektedir.Yani iki tarafta dalga olmasına rağmen arada bir kesiklik varsa işte o alan tehlikenin ölüm getirebildiği alandır.

Havuz Hijyeni Nasıl Olmalıdır?
Galatasaray Yüzme Havuzu teknisyeni Murat ALPASLAN havuz hijyeni konulu makalesini bizler için yazdı.
Yüzme sporu en güzel sporlardan biri…Bununla beraber yüzdüğümüz havuzların hijyeni ise sağlığımız açısından son derece önemli.
Peki yüzdüğümüz, antrenman yaptığımız, yüzmeyi öğrendiğimiz havuzlar nasıl temizleniyor? Bakımları nasıl yapılıyor? Havuz yöneticileri gerekli önlemleri alıyor mu?Havuz çalışanlarının yeterliliği ne seviyede?
Çocuklarımızı spor yapsın diye gönderdiğimiz yüzme havuzlarının bakımı nasıl olmalı sorusunu bu konuda uzman, 15 yıllık deneyimi olan Ergun Gürsoy Yüzme Havuzu Teknisyeni Murat Alpaslan’a sorduk :
“Bir havuzda öncelikle hijyene dikkat edilmelidir.Havuz suyunun hijyeni çok önemlidir.Bunu sağlamak için makine dairenizde iyi bir ekipmanın olması lazım.Tesisin sürekli teknolojiyi takip etmesi gerekiyor.
Havuz suyu hakkında sıkıntı yaşayan tesislerin en önemli eksiği havalandırma sistemleri.Özellikle kış aylarında kapalı yüzme havuzlarının havalandırma sistemleri yeterli kapasitede çalışmazsa havuz buhar yapar.bu da ortamın nem dengesinden tutun da sporcunun antrenman yapmasını bile olumsuz yönde etkiler.
Artık birçok havuz tuz sistemi ya da ozon sistemine dönüyor.Klorla temizlemeden tamamen ayrılmayı kastediyorum.Özellikle antrenman havuzlarının yani yüzme takımlarının çalıştığı havuzların artık klorlama ile temizlenmesi yapılmamalıdır.Yerine ozonlama ile hijyen sağlanmalıdır.
Havuzlarda çalışan teknisyen arkadaşların sürekli teknolojiyi takip etmeleri lazım.Bu teknik gelişmeler, eğitimler ise Kimya Mühendisleri Odası tarafından sağlanmaktadır.
Havuzlar klor sistemiyle çalışıyorsa çok dikkatli olunması lazım.Özellikle “bağlı klor”.Göz yanması , öksürük, tıksırma gibi sıkıntıların başlıca sebebi bağlı klordur.
Bağlı klora dikkat!
Ter , idrar vb. etkenler sudaki amonyumun yükselmesine sebep olur bu da klor dengelerinin bozulmasına yol açar. Klor bu maddelerle savaşıp yenik düşerse bağlı klor oluşmaktadır.Bağlı klor artarsa yapılacak birşey yok, havuzu kapatıp tüm suyu boşaltmanız gerekir.
Özellikle uzun mesafe yüzücüleri bağlı kloru daha çok hissediyorlar ve olumsuz etkilerini daha fazla yaşıyorlar.
Havuzdan önce duş alınması bağlı klor oluşumunu büyük oranda engellemektedir.
Havuz suyu hangi sıklıkla değişir?
Havuzlarda su değişimi yapmak çok zor bir iştir.Özellikle 2000-3000 tonluk havuzlarda bu mümkün değildir.Havuzu bir günde boşaltayım , 3 günde doldurayım diye bir mantık yok.Havuzun ısınması , kimyasal dengelerini sağlamak uzun süre alır bu da sporcuların antrenman düzenini olumsuz yönde etkiler.
Peryodik bakımlarla, ters yıkama yöntemleriyle havuz suyunun hijyeni sağlanır.Yani bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur misali.
Bol bol taze su girişi yapılmalı, filtreler yıkanmalı, havuzun hacmine göre haftada 120-150 ton kullanılmış su atılıp yerine taze su alınmalıdır.
Hergün havuz suyu en az 2 kere ölçülmelidir.Digital eltes kitiyle bunu yapabilirsiniz.Sabah ve akşam ölçümleri en sağlıklı olanıdır.
“…kol dirseğe kadar suya girmelidir…”
Su numunesi havuzun herhangi bir yerinden alınabilir.Ancak numune alırken kol dirseğe kadar suya girmelidir.
Ama tüm bunların en önemlisi havuzu kullanan kişilerin suya girmeden önce duş almalarıdır.
Bone kullanmak havuzu hijyenik tutan etkenlerden biridir
Saçlar ve daha önemlisi dökülen kafa derisi topak yapıp filtreleri olumsuz yönde etkiliyor.Bağlı klor oluşumuna neden olan saçlar, boneyle kaplanmalıdır.Bağlı kloru temizlemek oldukça zordur.
Saç kılları vücut kıllarından daha ağır olduğu için dipteki dolaşıma karışıyor ve aşağıdaki filtrelere giriyor, filtreleri yıpratıyor, bozuyor.
Bir insan ortalama duş almadan suya girerse 8 tona yakın suyu kirletiyor.durumu siz değerlendirin!”
Katkılarından dolayı Murat Alpaslan’a teşekkür ediyor , hijyen havuzlarda sağlıklı antrenmanlar yapmanızı diliyoruz.
YüzmePlus Takımı
Kaynak: www.yuzmeplus.com

Astım Hastalarında Yüzmenin Önemi ve Havuzun Havalandırılması
Astım hastası olan bireylere yüzme sporunun tavsiye edildiğini duyarız. Yüzme sporu akciğer gelişimine yardımcı olur. Yüzücülerin göğüs kafeslerinin büyük olmasının sebebi de budur. Sürekli nefes egzersizine maruz kalan ve bu nedenle hacmi büyüyen akciğerler, göğüs kafesine içeriden dışarıya doğru baskı yapmaktadır. Sporcunun ihtiyacı oranında akciğerlerin daha fazla oksijen depolayabilmesi için büyümesi, kemik gelişiminin devam ettiği ergenlik çağındaki yüzücülerin göğüs kafeslerini de aynı oranda genişletir.
Yüzme havuzunun havalandırma kalitesi işte tam burada etkileyici rol oynamaktadır. Yaşadığımız alanların iyi havalandırılması gerektiğini herkes bilir. Ancak yüzme havuzunun havalandırılması için ayrı bir çaba sarf etmek gerekir. Zira doktor tavsiyesi ile yüzmeye başlayan astım hastası olan çocuklarımıza yarardan çok zarar verebiliriz. Yüzme havuzu sterilizasyonunda kullanılan kimyasallar buharlaşma yolu ile ortamdaki havaya karışmaktadır. Bu havayı teneffüs etmek ve uzun süre kimyasalların yoğun olduğu havayı solumak uzun vadede bireylerde birtakım sağlık problemlerine yol açabilir. Bir yüzücünün meydana gelmesi için uzun yıllar gerektiğine göre; yıllar boyu çocuklarının antrenmanını izleyen veliler maalesef iyi havalandırılmayan yüzme havuzlarında risk grubunda yer almaktadır. Gözlerde oluşan geçici kızarıklık, batmalar ve yanmalar ortamın iyi havalandırılmadığının belirtisidir.
Dışarıdan alınan temiz hava havuz içine pompalanırken direkt olarak yüzücülerin üzerinde yönlendirilmemelidir. Özellikle kış aylarında içeri giren hava nispeten soğuk olacağı için sporcuları fark ettirmeden rahatsız edecektir.
Bu da halk arasında yüzücü hastalığı diye bilinen, iç kulak iltihabına yol açar ki, yüzücü tedavi bitene kadar antrenmanlardan uzak kalır.
Havuz bölümü ile tuvaletler arasındaki bölgede cereyan oluşmamasına dikkat edilmelidir.

Duruş Bozukluklarının Önlenmesinde Yüzmenin Faydaları
Eğilerek iş yapanlar ki özellikle masa başı çalışanlarının omurgalarında eğilmeler olabilmektedir. Omurgamızı dik tutmaya ve taşımaya yarayan kas gruplarının zaman için kuvvetini kaybetmesi ve yanlış duruş alışkanlıkları yüzünden birtakım kalıcı sağlık problemlerinin yaşanması olasıdır. Vücudumuzu ayakta tutmaya yarayan tüm kas gruplarının zaman içinde kuvvetini kaybetmesi cümlesinden kastımız; hareketsiz bir yaşam tarzından bahsetmeye çalışıyor olmamızdır. Ergenlik çağında da gençlerde görülen duruş bozukluklarının sebebi tamamen yanlış duruş ve/veya oturuş yüzündendir. Özellikle ergenlik çağındaki kızlar göğüs kafeslerini içeri çekerek ve omuzlarını öne düşürerek, büyümeye başlayan göğüslerini gizlemeye çalışırlar.
Kalıtsal ya da davranışsal her ne sebeple olursa olsun omurgadaki eğilmeleri yüzme sayesinde yavaşlatabilir, durdurabilir hatta düzeltebiliriz. Son yıllarda doktor tavsiye ise skolyoz, kifoz, bel ve boyun fıtığı tedavisi için oldukça fazla vatandaşımız yüzme sporu ile tanıştı. Yüzme sırasında vücudumuz yatay pozisyonda olduğundan omurgaya binen yük de oldukça azalmaktadır. Gün boyunca dikey olarak yaşadığımız dakikalarda omurgaya binen yük sebebi ile vertebra (omurga üzerindeki her bir disk) üzerindeki baskı yer çekimi sebebi ile artar. Yüzerken yer çekiminin bu olumsuz etkisini bertaraf etmiş oluruz. Böylece sinirler üzerindeki stres de hemen hemen yok olur.
Egzersiz yapan kaslar ortalama 4 hafta sonunda spora cevap vermeye başlarlar. Yani çalışan kas hipertrofi dediğimiz büyüme ve gelişmeye başlar. Bu da kası kuvvetlendiren ve bağlı olduğu kemik yapıyı daha rahat taşıyabilen bir yapıya dönüştürür. Yüzmeye başladıktan bir ay sonra sabahları daha dinç kalkmamızın ve gün içinde daha dik durmamızın sebebi budur. Tabi şunu da unutmamak gerek; sporu bıraktığımızda da yaklaşık bir ay içinde ağrılarımız geri dönecektir. Bunun sebebi de büyük ölçüde atrofi yani ilgili kasın küçülmesi, zayıflamasıdır.

Boyun ve Bel Fıtığı Tedavisinde Yüzmenin Yeri
Boyun ve bel fıtığı rahatsızlıkları modern yaşam tarzı ile birlikte maalesef artar oldu. Aşırı kilo yüzünden ağırlaşmış olan bedenimizi taşımaya çalışan omurgamız zorlanır. Eğilerek iş yapanlar ki özellikle masa başı çalışanlarının omurgalarında eğilmeler olabilmektedir. Omurgamızı dik tutmaya ve taşımaya yarayan kas gruplarının zamanla kuvvetini kaybetmesi ve yanlış duruş alışkanlıkları yüzünden bir takım kalıcı sağlık problemlerinin yaşanması olasıdır. Vücudumuzu ayakta tutmaya yarayan tüm kas gruplarının zaman içinde kuvvetini kaybetmesi cümlesinden kastımız; hareketsiz bir yaşam tarzından bahsetmeye çalışıyor olmamızdır.
Kalıtsal ya da davranışsal her ne sebeple olursa olsun omurgadaki eğilmeleri yüzme sayesinde yavaşlatabilir, durdurabilir hatta düzeltebiliriz. Son yıllarda doktor tavsiye ise skolyoz, kifoz, bel ve boyun fıtığı tedavisi için oldukça fazla vatandaşımız yüzme sporu ile tanıştı. Yüzme sırasında vücudumuz yatay pozisyonda olduğundan omurgaya binen yük de oldukça azalmaktadır. Gün boyunca dikey olarak yaşadığımız dakikalarda omurgaya binen yük sebebi ile vertebra (omurga üzerindeki her bir disk) üzerindeki baskı yer çekimi sebebi ile artar. Yüzerken yer çekiminin bu olumsuz etkisini bertaraf etmiş oluruz. Böylece sinirler üzerindeki stres de hemen hemen yok olur.
Egzersiz yapan kaslar ortalama 4 hafta sonunda spora cevap vermeye başlarlar. Yani çalışan kas hipertrofi dediğimiz büyüme ve gelişmeye başlar. Bu da kası kuvvetlendiren ve bağlı olduğu kemik yapıyı daha rahat taşıyabilen bir yapıya dönüştürür. Yüzmeye başladıktan bir ay sonra sabahları daha dinç kalkmamızın ve gün içinde daha dik durmamızın sebebi budur. Tabi şunu da unutmamak gerek; sporu bıraktığımızda da yaklaşık bir ay içinde ağrılarımız geri dönecektir. Bunun sebebi de büyük ölçüde atrofi yani ilgili kasın küçülmesi, zayıflamasıdır.

Yüzerek Kilo Verebilir miyim?
Evet, yüzerek kilo verebilirsiniz. Hem de en sağlıklı bir şekilde. Astrand Ryming’in dediği gibi; -“İnsan organizması hareket için yaratılmıştır” görüşüne katılmamak mümkün değil. Modern yaşam tarzının biz insanlara getirileri olduğu kadar götürüleri de var maalesef. Bunların başında obezite geliyor. Sebebi de: hareketsiz yaşam tarzı.
Ailemizdeki veya çevremizdeki yaşlı büyüklerimizin geçmişteki beslenme alışkanlıklarına bakarsanız hiç bir gıdadan uzak durmadıklarını, hemen hemen her türlü hayvansal ve bitkisel gıdalardan tükettiklerini duyarsınız. Günümüz insanı aşırı kilonun yol açtığı bir sürü rahatsızlığa maruz kalmamak için birçok türden gıdayı tüketmekten korkar oldu. Eskilerin rahatlıkla tükettiği gıdaları şimdiki nesil tercih etmiyor. Aksi halde sorun kaçınılmaz. Peki bunun sebebi ne olabilir? Cevap belli; hareketsiz yaşam! Vücudumuzun ihtiyacı olan hareketliliği sağlayabilirsek, hiç bir gıdadan korkmamıza da gerek kalmayacaktır.
Aç kalarak kilo vermek uzmanlar tarafından pek tavsiye edilen bir rejim şekli değildir. Bunun yerine egzersiz yaparak kilo vermeyi tercih etmek hem daha sağlıklı hem de daha kalıcı olacaktır. Günlük olarak vücudumuzun yaşamsal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu kalori miktarı belirlidir. Bu işi basit bir muhasebe hesabı gibi düşünebiliriz. Giren ve çıkan kalorinin dengesinden ibaret her şey. Kullanacağınız enerjiden fazlasını alırsanız ve harcamaz iseniz doğal olarak fazla enerji vücudunuzda yağ olarak depolanacaktır. Günümüzde üretilen suni ve hormonlu gıdalar çok fazla enerji içerdiğinden bunları yakmamız için de egzersiz kaçınılmaz bir gerçektir. Yüzme sporunun diğer branşlardan oldukça avantajlı olduğu bir durum var ki; o da tüm vücudu aktif olarak kullanmanızdır. Bu sayede daha kontrollü kilo verebilirsiniz.

Yüzerek Kilo Alınır mı?
Yüzerek kilo alınır. Bu fırsatı sadece yüzme ile sınırlamamıza gerek de yok aslında. Zira her türlü sporu yaparak kilo verildiği gibi kilo almak da elbette mümkündür. Özellikle yüzme ile uğraşan kişilerin yüzdükten sonra çok acıktığını duymuşsunuzdur. Muhtemelen bu satırları okuyanlar içinden de bizzat bu durumu yaşayanlar olmuştur.
“En yemiicem çocuk” bile yüzme sporu ile tanıştığında kurt gibi yemek yiyen birine dönüşür. Bir kere yeme alışkanlığı düzene girdimi de yüzmeyi bıraksa bile yemek yemek alışkanlığı devam eder. Bu istenen bir durumdur. Ancak maalesef istenmeyen bir durum daha vardır ki makalemizde değinmeden geçemeyeceğiz; daha yoğun antrenman yapan yüzücüler enerji ihtiyaçlarını karşılamak için doğal olarak daha fazla gıda tüketirler. Sürekli enerji alırlar, sürekli enerji harcarlar… Bu tempo böyle sürer gider. Ancak enerji harcama alışkanlığını bırakan yani aktif yüzmeden uzaklaşan sporcuların yeme alışkanlıkları devam eder. Bu durum da maalesef harcanmayan enerjinin vücutta yağ olarak birikmesine sebep olur. Bir sporcunun hangi sporu yapmış olursa olsun, bıraktığında kilo almasına sebep olan etmen budur. Bu da istenmeyen bir durumdur. Bundan kurtulmanın tek çaresi, aktif sporu bıraktıktan sonra aşırı kalori içeren gıdalardan uzak durmak olacaktır. Bir süre sonra harika tasarıma sahip olan organizmamız kendi düzenini yakalayacaktır.

Suyun Hidrodinamik Etkisi Nedir?
Çok fazla teknik detaya inmeden kısaca “toprak” etkisi de diyebiliriz. Su, toprak gibidir. Halk arasında yaygın bir şekilde bilinen ve kullanılan bir yöntem vardır; “çıplak ayakla toprakta yürümek”. Toprak vücuttaki birikmiş elektriği çeker. Stresi azaltır, rahatlatır. Sinirlere iyi gelir, kalp atışlarını dengeler. Su da aynı toprak gibi işlev görür. İnsanların, yüzdükten sonra çok rahatlıyorum, kendime geldim, kuş gibi hafifledim, tüm yorgunluğum gitti türünden açıklamalar yapmasının sebebi budur. Hiç yüzmesek bile su içinde bir süre beklememiz halinde de aynı rahatlamayı hissederiz. İşte bu etkiye; suyun hidro dinamik etkisi diyoruz.

Yüzme Kas Yapar mı?
Bu soruya cevap bulabilmek için öncelikle açıklık getirmemiz gereken bir husus var:
Yaratılışımız gereği fizyolojik yapımızda “fazlaya tamlama” dediğimiz bir prensip söz konusudur. Fazlaya tamlama prensibinin ne olduğunu biraz daha açalım: – İnsan organizmasını ne kadar zorlarsak, organizma da kendini o seviyede geliştirir. Yani bir kas kütlesine ne kadar yüklenirseniz o kadar kuvvetlenir ve/veya büyür.
Bu noktada iki amaç belirmekte. Kası kuvvetlendirmek mi? Kası büyütmek mi?
Hedefimize göre değişik antrenman ve yüklenme programı tercih edilir. Yani vücut geliştirme sporu yapıyorsanız ağırlık ile yükleme yapmak zorunda kalırsınız. Bunun haricinde çalışma kadar beslenme ve dinlenme de önemlidir.
Daha fazla detaya inip kafa karıştırmadan, sorumuza cevap vermeye çalışalım. Yüzme, görece olarak az da olsa kas büyümesi yapar ancak vücut geliştirme sporu gibi kas yapmaz. Kasın mevcut tonusunu yani hacmini korur. Kası büyütmek için vücudun kendi ağırlığından daha fazla bir ağırlık ile çalışması gerekir. Oysa yüzme ise sadece suyun direncine karşı yapılan bir egzersizdir. Bu nedenle kasın kütlesinde artma olmaz. Makale içinde de bahsettiğimiz gibi kas büyütmek için ağırlık çalışılması gerekir.
Yüzme çok iyi bir definasyon aracıdır. Yani kası şekillendirir. Bu nedenle vücut geliştirme sporcuları kaslarını daha şekilli, daha esnek ve daha estetik hale getirmek için yüzme yaparlar. Yüzme sayesinde vücut yağları eridikçe kaslar daha da ortaya çıkar. Kas grupları arasındaki ayrımlar daha belirginleşir. Daha orantılı ve şekilli bir vücut elde edilmiş olunur.

Kaç Yaşında Yüzmeye Başlanır?
Uygun bir havuz ve deneyimli bir eğitmen varsa eğer her yaşda su ile tanışılabilir. Yeteri kadar ısıtılmış ve temiz bir havuza sahip değilseniz asla erken yaşda çocuğunuz için maceraya atılmayın. Yarardan çok zararı olur. Gelişmiş ülkelerde bu tür imkanlar mevcuttur ancak ülkemizde yok denecek kadar azdır. Yaygın olarak ülkemizde 6 yaşındaki çocuklar yüzmeye başlamaktadır. Nispeten daha uygun olan havuzlarda 3-5 yaş arası minikler için de yüzme kursu düzenlenebilmektedir. Bir çocuğun 5 yaşında jimnastik sporuna başlayıp, bir yıl kadar jimnastik eğitimi aldıktan sonra 6 yaşında yüzmeye başlaması halinde daha başarılı olduğu bilinmektedir. Altılı yaşlarda yüzmeye başlayan yetenek sahibi çocuklar ileriki yaşlarda iyi bir yarışmacı olabilir. Yetenek olduğu halde altılı yaşlardan sonra yüzmeye başlayan çocuklar kaçırdığı her yıl için yaşıtlarına göre dezavantajlı durumda olacaktır. Bu sebeple her spor branşının başlangıç yaşı olacağı gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Ağaç yaş iken eğilir!

Su Üzerinde Nasıl Durabilirim?
Su üzerinde kalabilmemiz için birtakım fizik kurallarını bilmek ve kabul etmek zorundayız:
1-Suyun kaldırma kuvveti aşağıdan yukarı doğrudur. Yani yer çekiminin tersi yönündedir.
2-Suyun kaldırma kuvveti 1 birimdir. İnsanın özgül ağırlığı 0,99 dur.
Suyu kaldırma kuvveti ile insanın özgül ağırlığı arasındaki fark sayesinde suda batmayız.
Su içerisinde dik pozisyonda durduğumuzda, suyun kaldırma kuvveti sadece ayak tabanımıza etki eder. Bu da bizi taşımaya yetmez. Bu sebeple daha çok kaldırma kuvvetine maruz kalabilmemiz için dikey değil olabildiğince yatay pozisyonda olmalıyız. En az 45 derece olabilir. Omuzlar önde kalça geride. Nispeten yatay pozisyonda olduğumuzda sadece ayak tabanımız değil gövdemiz de suyun kaldırma kuvvetine maruz kalacaktır.
3-Su içerisinde hacmimizi mümkün olduğu kadar büyütmeliyiz. Yani su da yayılmalıyız. Kollar, bacaklar yanlara doğru açılmalı. Böylece daha fazla su tutarız. Yani daha fazla kaldırma kuvvetine maruz kalırız.
4-Su içinde en tepe noktamıza kadar batarız. Bu sebeple elimizi suyun dışına çıkarmak bizim batmamıza sebep olur. Buraya dikkatinizi çekmek isterim; su yüzeyine satıh denir. Satıhda en üst noktada yüzümüz olmalı. Aksi halde kollarımızı yukarı kaldırırsak maalesef en üst noktamız olan elimize kadar suya gömülürüz. Boğulma tehlikesi geçiren insanların çevresindekilerden yardım istediklerinde kollarını havaya kaldırmaları son derece yanlıştır. Çünkü başımızın suya batmasına sebep oluruz ve nefes alamayıp su yutmak zorunda kalırız!
5- Ayaklarımız merdiven çıkar gibi veya bisiklet pedalı çevirir gibi hareket etmeli. Kollarımız ise basketbol topu sektirir gibi çalışmalı.

Yüzme Sporu Amaç mıdır, Araç mıdır?
Yetişkinler için çoğunlukla amaçtır, çocuklar için ise araçtır. Öyle de olmalıdır!
Yüzme, en sağlıklı spor branşlarının başındadır. Modern hayatın olumsuz getirilerinden olan hastalıkların tedavisi için su gücünden yararlanmaktayız. Bel veya boyun fıtığı, omurga eğriliği, psikolojik tedaviye destek, diz eklemi ameliyatları, astım, obezite gibi sorunu olan yetişkinler doktor tavsiyesi ile yüzme sporuyla tanışmaktadır.
Uzun yıllarını yüzmeye adamış biri olarak şunu söylemek isterim: Yetişkinler önceleri sadece yüzme öğrenmek için kulübümüze üye olurdu. Son yıllarda doktor tavsiye ile gelen üyelerimiz bir hayli artmıştır. Bu da yüzmenin ameliyat öncesi son ve etkili tedavi yöntemi olduğunu göstermektedir. Bunun yanında bireyler, sağlıklarını korumak ve daha sosyal olabilmek için de yüzme havuzlarına üye olmaktadır. Bu nedenle yetişkinler için yüzme daha çok “amaç” tır demek yanlış olmaz.
Büyüme çağındaki çocuklarımız için ise amaç; sağlıklı büyüme, elit bir soysal çevre ve sağlam bir gelecek inşa etmek olduğuna göre yüzme en iyi araçtır. Bu sayede ileriki yaşlarında bile yararını görebileceği katma değer elde ederler. Yüzme sayesinde çocuklarımız yurt içinde veya yurt dışında daha iyi eğitim imkanı elde edebilirler.
Yoğun ders tempolarında yıl boyunca streslerini atabilecekleri, potansiyel enerjilerini boşaltabilecekleri, akranları arasında itibar görebilecekleri bir araçtır yüzme. Uzun yıllar yüzme sporu ile uğraşmış ve sonunda yetişkin olmuş bireyler, kendileri gibi sağlıklı nesiller yetiştirmek için birer eğitmen adayı, birer yönetici adayı ve hatta birer bürokrat adayıdır da aynı zamanda!

Yüzücü Velisi Olmanın Zorlukları
Yüzücü velisi olmak, yüzücü olmak kadar zordur. Yüzme, küçük yaşlarda başlayan bir yolculuktur ve bu yolculukta ailenin çabası yadsınamaz. Yüzme havuzundaki ilk dönem acemiliği, suyla tanışma, grup içinde ortak hareket etme eğitimi, disiplin, eşyaya sahip çıkma, hastalıklar ve daha bir sürü ilkler.. Bu yeni dünyaya uyum sağlamaya çalışan minik yüzücü adayları doğal olarak yukarıda belirttiğimiz etkenlere direnç gösterirler. Çoğu kez ayakları havuza gitmek istemez ve bu taleplerini ısrarla velilerine bildirirler. Eğitmenlerine hiçbir şey hissettirmeyen minik oyuncular ebeveynlerine tabiri caizse kan kustururlar. Çekilen sıkıntıların ileriki yaşamlarında çocuklarına katma değer sağlayacağından emin olan veliler çocuklarını bu konuda ikna etmekte epey zorlanırlar. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Acı çekmeden başarı olmaz !.
Zannedilmesin ki; sadece başlangıçta sıkıntılar olur. Asıl tehlike temel eğitim döneminin sonunda başlar. Yıllar boyu, çocuğunun yetenekli olduğunu gördüğümüz velilere şu cümleyi sarf etmişimdir: “-Çocuğunuz yetenekli ve şimdi yandınız!” Yüzme takımına giren yarışmacı sporcu adaylarının haftalık antrenman sayıları artar. Daha yoğun, daha fazla ve daha ağır antrenman yapmak zorundadırlar. Her biri aynı zamanda okula giden birer öğrenci olduğu için çalışma saatleri gün içinde okuldan önce ve okuldan sonra olarak planlanır. Yani sabahın körü ve akşamın geç saati. Havuzu açan öğrenciler diye bir tabir vardır. O kadar erken saatte havuza gelirler ki; görevlileri onlar uyandırır. Çoğu çocuk uykusunu havuzda açar. Gün boyu okul ve okuldan eve gidemeden önce havuzun yolunu tutarlar. Bu döngü yıl boyunca devam eder durur..
Yukarıda anlatılanlar çocukların sıkıntıları gibi görünse de aynı zamanda ailelerin de sıkıntılarıdır. Bahsedilen çalışma planında her daim çocuklarının yanında bulunmak zorunda kalan veliler, kendi işlerine de koşturmak zorundadır. Kendi özel hayatları demiyorum, kendi profesyonel işleri diyorum. Çünkü yüzücü velisinin kendine ayırabileceği bir özel hayatı yoktur. Her şey çocuğa endekslidir.
Havuzda Büyüyen Çocuklar Görüyoruz
Ağabeyleri veya ablaları antrenmanda iken, onları bekleyen ailelerin küçük çocukları da velilerinin yanında beklemek zorunda kalıyorlar. Orada ders yapan, oynayan çocuklar hep olmuştur. İşlerini havuzda bitirmeye çalışan, bilgisayarları yanı başında babalar, dikiş diken anneler görmeniz içten bile değildir. Havuzun klorlu ve gürültülü ortamında nice kitaplar okunmuştur. Nice ülkeyi kurtaran, yüzmeyi nasıl daha ilerilere taşırız temalı sohbetler yapılmış, nice doğum günleri kutlanmıştır bir tahmin edin. Tüm bu yazılanlar buz dağının sadece görünen kısmıdır. Kelimelerin yetersiz kaldığı o kadar zorluklar vardır ki; yüzücü velisi olmak zordur mottası kifayetsiz kalır.
Amacım: ailelerin gözünü korkutmak değil, aksine her yüzücü velisinin gereken saygıyı görmesi dileklerimle.

Yüzmede Disiplin
Disiplin denilince uyum, düzen ve düzenlilik anlıyoruz. Fakat bunun algılanış biçimi çok önemlidir. Bir antrenman düşünün; Gel!, Git!, Suya gir!, Ayak vur!, Sus!, Konuşma diyorum sana!, Çık!, Önüne bak! vb. emirlerle çocuklarımızın veya geçlerimizin koşulsuz bir şekilde sadece gösterileni ve istenileni yapmasını istersek bu ders ortamından başarılı olunması beklenemez.
Fakat çalışma süresince her sporcunun değişik davranışlara girmemesi ve düzenli bir çalışma yapılması da gerekir. Bunun nasıl olacağının sistematiğini çocuklarımıza kazandırmalıyız. Hiç konuşmayan, çakı gibi sırada duran, biz düdük çaldığımızda harekete başlayan ve düdük çaldığımızda duran, suda üşüse bile üşüdüğünü belli etmeyen, tuvaleti gelse de ders saatinin sonuna kadar tutan, soru sorarak bizi rahatsız etmeyen, düşünse bile düşündüğünü belli etmeyen ve öğretmenin söylediklerini harfiyen yapan bir öğrenci grubu öğrenmek ve gelişmekten payını alamaz. Gerçekte disiplin öğrenmek demektir. Boyun eğmek, baskı altında olmak ve söyleneni harfiyen yapmak değildir. Disiplinin sporcuyu sadece antrenman saatleri arasında havuzda tutmak ve sporcunun iteatkar şekilde programa uymasını sağlamak değildir. Disiplin bir uyum ve düzenliliktir. Ulaşılmak istenen hedefler doğrultusunda, çalışılacak koşulların, izlenecek yolların ve uygulamaların çocuğun sahip olduğu fiziksel ve zihinsel becerileri ortaya çıkaracak ve geliştirecek şekilde planlanması ve izlenmesidir.
Kontrol sporcu üzerinde değil sporcunun gelişimi üzerindedir. Genel çerçeve çizilmiştir, fakat içerik sürekli değişmektedir. Koyulan kurallar ve alınan kararlar sporcunun gelişim sürecinde organizmanın antrenmana verdiği tepkiler, sağlık durumu, psikolojik durum, gelişim dönemleri ve diğer birçok etkenler sürekli gözlenerek değerlendirilmeli ve verim düzeyi, belirlenmiş olan hedeflere ulaşmak için yönlendirilmelidir. Bir günlük antrenmanda neyi neden yaptığının tasarımını yaparak atılan her kulacın, yüzülen her mesafenin, sarfedilen bütün çabaların sporcuyu hedeflere ulaştırabilecek koşulları yaratmaktır disiplin.
Disiplin zamanın verimli kullanılmasıdır. Antrenman saatinin başlangıcından son anına kadar sporcunun konsantrasyonunu ve motivasyonunu o günkü çalışmasındaki amacına uygun, asıl hedefin bir basamağı olacak şekilde dolu, anlamlı olarak hazırlanması ve uygulanmasıdır.
Sporcunun başarı düzeyini belirleyen saadece antrenman saatleri içinde yapılan çalışmalar değildir. Sporcuyu gedefe götürecek davranışlar o sporcunun bütün yaşadıklarının sonucudur. Bir günlük, haftalık, aylık, yıllık, hayatı boyunca bir uyum ve düzen içinde yaşaması gerekir. Bu davranışları geliştirebilmesi için yönlendirilmelidir. Biz sporcuyu sadece havuz ortamında yönlendirebiliriz, her zaman onun yanında olamayız. O sporcu ise tüm hayatı boyunca kendisi ile olacaktır. Bu nedenle hedeflerini bilir ve hedeflere ulaşmak için ne tür davranışlar geliştireceğini öğrenirse başarıya ulaşmak, tahmin edilenden daha kolay olabilir.
Buraya kadar hep bir uyum, düzen ve düzenli olmaktan bahsettik. Sanırız bu kavramlara açıklık getirmek, disiplini daha da açıklayıcı olacaktır. Antrenör ve veli açısından yaklaştığımızda sporcuyu tüm boyutları ile ele alıp (fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel gelişim boyutları) hedefler ve bu hedeflere ulaşmak için kullanacağı yöntemleri, alıştırmaları, araç ve gereçleri belirlemesi gerekir. Daha sonra bu hedeflere ulaşmak için plan yapmalı ve bu bir düzen içinde sporcunun seviye ve gelişimini dikkate alarak daha ileri seviyede uygulamaya aktarmalıdır. Özellikle kendisi hazırlanan bu programı hedefe ulaştırmak için düzenliliği ve devamlılığı sağlamalıdır. Sporcuyu hedeflerden haberdar etmeli ve hatta hedefleri belirlerken sorcu ile iletişim kurmalı. Sporcunun bu programı uygulamasının yanı sıra günlük hayatını da düzenleyebilmesi için ona yol göstermelidir.
Sporcunun üzerine düşen ise öncelikle antrenmanlarında devamlılığı sağlamalı ve günlük yaşantısını düzenlemelidir. Yani hedeflerini anlamalı ve bunları benimsemeli, antrenmanlara zamanında gelmeli, antrenmanın gereklerini yerine getirmeli, uyku düzenini sağlamalı, sağlık durumunu korumak için titiz davranmalı, sosyal aktivitelerini antrenman programını etkilemeyecek şekilde planlamalı, dengeli beslenme alışkanlığı geliştirmeli ve bu konudaki uyarıları dikkate almalı.
Disiplini tanımlayacak olursak; belirlenen hedeflere ulaşmak için zamanın verimli kullanımı içinde yaşantının bir uyum, düzen ve düzenlilik seyretmesidir.
Disiplinli öğretmen en çok bağıran, etrafına korku salan kişi değildir. Disiplinli öğretmen; başarıya ulaşmak için ortam koşullarını ve ilişkileri çocuğun gelişimini sağlayacak şekilde düzenleyen, iletişim kurabilen, değerlendirme yapabilen, hedeflere ulaşmak için plan yapan kişidir.
Disiplin bir engel değil, aksine başarının anahtarıdır.
Disiplin öğrenmek demektir.Disiplin gelişme demektir.Disiplin baskı değildir. . .

Yüzme Havuzunda Soyunma Odalarının Kullanımı
Yüzme havuzlarının soyunma odalarındaki en büyük hendikap; havuza olan uzaklık ya da ısı farkıdır. Genel olarak birçok havuzda bu olumsuz durum mevcuttur. Soyunma odaları ile tuvaletler yan yana tasarlanır ama havuza ulaşım sırasında soğuk veya cereyan ile mücadele etmek zorunda kalırız. Havuzdan çıktığınızda her zaman üzerinize bornoz giymek gibi bir şansınız olmaz. Bazen küçük çocukları acil olarak tuvalete götürmeniz gerekir ve hem eğitmenin hem de küçük çocukların hasta olmalarına sebep olan bir durumdur bu. Bunun tek sebebi de havuz işinden anlamayan müteahhitlere yüzme tesisi yaptırılmasıdır!
Güvenlik zafiyeti var
Soyunma odalarında yaşanan diğer bir sorun ise; güvenlik zafiyetidir. Maalesef çoğu havuzda eşya dolabı yoktur. Olsa bile pek de kullanışlı olduğu söylenemez. Umuma açık havuzlarda dolap içine ıslak eşya bırakılması yüzünden kötü kokular gelir. İçeride bırakılmış olan eşyalar küflenir. Sızan sular yüzünden ahşap dolaplar şişme yapar, metal dolaplar ise paslanma yapar. Şişen ahşap dolapların zamanla fiziksel bütünlüğü bozulur ve kilit tutmaz olur. Kilitlenemeyen dolap da güvenlik zafiyeti oluşturur. Bu sebeple birçok havuzda kişişel eşyalar havuz kenarında bir yerlere konmaktadır. Bu da tam bir güvenlik sağlamasa da nispeten caydırıcı olmaktadır. Tabi havuz çevresindeki çanta ve eşya kirliliğini görmezden gelmeniz gerekir!
Çocuklarını giydiren ebevenler
Genel olarak erkek soyunma odası ile kadın soyunma odası ayrıdır. Buraya kadar her şey normal.
Peki; kız çocuğunu giyindirecek olan bir baba veya erkek çocuğunu giyindirecek olan bir anne hangi tarafı kullanacak? Havuz bünyesinde sadece bir adet kadın ve bir adette erkek soyunma odası var ise bu sorunu çözemezsiniz. Tek çözüm ikişer soyunma odası tahsis etmektir. Örneğin, iki erkek soyunma odasının birinde kendi kendine giyinebilen erkekler olacak diğerinde ise erkek çocuğunu giyindirecek kadın veliler olacak. Aynı durum kız tarafı için de geçerlidir.
Soyunma odasındaki çocuk gürültüsü
Karakteristik yapıları gereği, çocuklar ses seviyelerini kontrol etmekte zorlanırlar. Bu nedenle yüksek sesle konuşma eğilimindedirler. Bir de buna Akdeniz iklimine sahip olmamız gerçeğini eklersek ateşli konuşmamızın sebebi daha da belirgin olur. Hal böyle olunca soyunma odasındaki gürültüyü tahmin bile edemezsiniz! Hararetli sohbetler yüzünden, soyunma odası daha geç boşalmakta, içerisindeki temiz hava daha çabuk tükenmekte ve dolayısıyla oksijen eksikliğinden ötürü sporcular, vücutları tam kurumadan ıslak ıslak giyinmek zorunda kalmaktadırlar. Bir de buna duvara sabitlenmiş saç kurutma makinelerinin ortama yaydığı ısı da eklenince durum daha da vahim olur. Bu da hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Saç kurutma makinelerinin soyunma odasının dışında kullanılması yerinde bir uygulama şeklidir.
Saat başı denetlenmeli
Soyunma odaları ve kabinler mümkün olduğu kadar sıksıkla görevliler tarafından denetlenmeli ve temizlenmelidir. Kendi kendine giyinmeyi yeni öğrenmiş olan çocuklar, anne-babalarını bekletmemek için acele giyinmek zorunda kaldıklarında kabinlerde iç çamaşırlarını unutabilmektedirler. Bu, sıklıkla yaşanılan bir durumdur. Kimse kabinde unutulan bir eşya var iken, o kabini kullanmak istemez.

Duşların Kullanımı
Havuza girmeden önce duş almazsak yaklaşık olarak havuz suyunun 300 metre küpü kirlenir. Duş alırsak bu rakam 50 metre küpe düşer. Ayrıca önceden duş alarak, suya ilk giriş anında vücudumuzun maruz kaldığı ani ısı deşimine daha kolay adapte oluruz. Bu nedenle duşlar modern havuzların olmazsa olmaz fiziksel mekanlarındandır.
-Havuza girmeden önce çok sıcak su ile duş almak suya girişte üşümenize sebep olur. Ilık su kullanmalıyız.
-Çeşmelerde zaman ayarlı armatürler kullanılırsa su israfı büyük oranda önlenmiş olur.
-Yaş grubu sporcuları yüksek sesle konuşma eğilimdedir. Özellikle duş ortamında yüksek desibelli bağırışmalar ses kirliliği oluşturur. Bu da duşu kullanmakta olan üyeleri rahatsız edecektir.
-Duşlarda şampuan kullanmak doğru değildir.
-Duş ortamında kaygan zemin ihtimali mutlaka önlenmelidir.
-Duş ile giyinme bölümü arasında havalandırmaya çok dikkat edilmeli. Cereyana maruz kalınmamalıdır.
-Kollektif kullanılan duşlarda evimizdeki gibi ahize türü duşlar tercih edilmemeli. Bunlar uzun ömürlü olmaz. Duvarda sabit tip duşlar daha uzun ömürlüdür. Mümkünse su duvardan değil de tavandan akmalı. Böylece çocukların duş başlığına asılma ihtimali azalacaktır. Aynı zamanda başka yöne ayarlanmış duş başlığını uygun duruma getiremeyen kısa boylu sporcular rahat edecektir.
-Kişise özel tek tek duş mekanı tasarlamak yerine, aynı anda 5-10 kişinin duş alabileceği odalar oluşturulmalı. Böylece kişilerin duşta fazla zaman geçirmesinin önüne geçilmiş olur. Ayrıca tesis içinde daha fazla duş mekanı için alan kazanılmış olur.
-Duş ortamındaki aydınlatma, buhardan etkilenmeyecek türden tercih edilmeli. Kimse duş sırasında elektrik sigortalarının atmasını istemez. Bu durum küçük çocukların elektrik kesintisi sırasında panik yapmasına ve fiziksel yaralanmalarına hatta ciddi kazalara sebebiyet verebilir.
-Yüzme öncesi duş alınması gerektiği gibi yüzmeden sonra da duş alınmalı. Zira klorlu suyun vücudumuzda kuruması doğru değil.

Yüzme Havuzunda Bone Kullanımı
Sanılanın aksine bone, saçımızın ıslanması önlemek için değildir! Saçımızın havuza düşmesini engellemektir ilk amaç.
Havuza düşen saçlar hem yüzen sporcuları rahatsız eder hem de havuz dibinde bir araya toplanarak öbekler oluştururlar. Bu saç öbekleri makine dairesindeki cihazlara zarar verir.
Saç teli kuvvetli bir proteindir ve insan midesi bunu öğütmekte oldukça zorlanır. Bu sebeple yüzerken bone kullanılması gereklidir. Zira kendinize veya başkasına ait bir saç telini yutmak sanırım kulağa çok hoş gelmiyor olsa gerek.
Ayrıca bone kullanarak daha rahat yüzeriz. Kullanmamış olsaydık saçımız devamlı yüzümüzü kapatacak ve yüzmemizi ciddi oranda olumsuz etkileyecektir. Profesyonel yüzücüler hız kaybetmemek için bone kullanırlar.
Kaç tür bone vardır?
Eskiden lateks boneler vardı. Bunlara balon bone desek yanlış olmaz. Balona benzer bir malzemeden yapılırdı. Maalesef lateks boneler hiç kullanışlı değildi. Kullandıktan sonra iyice kurutup pudra ile bakım yapılmazsa bir daha açılmayacak şekilde yapışırdı. Ayrıca lateks boneyi giyerken en ufak bir tırnak teması sebebiyle hemen yırtılıverirdi. Artık bu tür boneler hiç kullanılmıyor.
Yaygın olarak kullanılan iki bone türünden biri silikon bonelerdir. Latekse göre oldukça dayanıklıdır ve hiç bakım gerektirmez. Kullandıktan sonra çantanıza gönül rahatlığı ile atabilirsiniz. Tek olumsuz tarafı uzun saçlı sporcular için baş ağrısı yapıyor olmasıdır. Eğer saçınız uzun ise silikon bone kafanızı sıkacak ve sizi rahatsız edecektir.
Likra bone silikon gibi rahatsızlık vermez. Oldukça esnektir. Mayo kumaşından yapılır. Tek olumsuz tarafı silikon boneye göre saçınızın daha fazla ıslanmasına sebep olur. Özellikle uzun saçlı kadın sporcular tarafından tercih edilir.
Hangi boneyi kullanmalıyım?
Eğer yarışmacı iseniz mecburen silikon bone kullanacaksınız. Uzun saçlı biriyseniz likra veya bu tür bir boneyi tavsiye ederim. Saç kurutma fırsatınız varsa eğer likra veya üretici firmaların likra benzeri türden imal ettikleri bonelerden vazgeçmeyin.
Sutopu veya sualtı hokeyi ile uğraşan sporcuların kullandıkları boneler standart yüzme bonelerine kıyasla nistepen farklıdır. Mücadele sırasında sporcunun kulağına zarar vermemesi için bu tür bonelerin kulak destekleri vardır. Kulak bölgesine gelecek olan darbeyi tamamen absorbe eder.

Yüzerken Klor Gözlüğü Kullanımı
Klor gözlüğü kullanmak zorunlu değil ama gereklidir. Gözlükten rahatsız olan, gözlük yüzünden ciddi konsantrasyon bozukluğu yaşayan kişilere tabiî ki kullanmamalarını öneriyoruz. Ama herhangi bir sıkıntı duymayan herkese kullanması yönünde tavsiye ediyoruz.
Gelelim yararlarına;
Kontakt Lens kullananlar yüzerken mutlaka klor gözlüğü kullanmalıdır. Aksi halde gözünden düşen lensi bir daha asla bulamazlar. Yüzme gözlüğü, lensleri kaybolmaktan korur.
Havuzdaki kimyasalların veya denizdeki tuzlu suyun gözlerimizi yakmasını engeller.
Açık havada yüzüyorsak, gözlerimizi güneşin zararlı ışınlarından korur.
Yüzme dersi alıyorsak, gerek kendimizin gerekse eğitmenimizin su içindeki uygulamalarını izleyebilmemize yardımcı olur, hatalarımızı daha rahat görmemizi sağlar.
Yüzme sırasında gözümüzü dış etmenlerden korur.
Havuzda yüzerken sağa sola yalpalamadan düz bir hat üzerinde yüzebilmemize, kendi kulvarımızda kalabilmemize yardımcı olur.
Kaç tür yüzme gözlüğü vardır?
Genel olarak 2 tür yüzme gözlüğü vardır. Biri amatör kullanımlar için diğer ise profesyonel kullanımlar yani yarış amaçlı tasarlanmıştır.
Yarış amaçlı tasarlanmış gözlüklerin yüzümüze temas eden kenarlarında yumuşak körük bulunmaz. Bu sebeple uzun süreli kullanımlarda gözümüzün kenarlarını çok acıtır. Sadece yarış sırasında kullanılır ve yarış bitiminde çıkarılır. Peki neden can yakan bu gözlükleri kullanırız ona açıklık getirelim; suya balıklama atladığımızda yumuşak körüklü gözlükler maalesef gözümüzden çıkar. En kötü ihtimalle yerinden oynar ve içinde su alır. Bu şekilde yüzmeniz imkansızdır. Yüzücülerin gözlüklerinde bu yüzden körük kullanılmaz. Gözlüğün keskin kenarları deriye baskı yapar ve çıkması zorlaşır.
Amatör kullanımlar için yumuşak kenarlı körüklere sahip olan gözlükleri tercih etmeliyiz. Bu gözlükleri bir saat boyunca kullansak bile yüzümüzü rahatsız etmeyecektir. Tek olumsuz tarafı suya atladığımızda yüzümüzden çıkarlar.
Havuz gözlüğüm buğulanıyor, ne yapmalıyım?
Yüzme gözlüğünüzü satın aldığınızda dikkatli bakarsanız iç camında üretici firma tarafından sürülmüş kimyasal bir katman olduğunu görürsünüz. Bu madde “buğu önleyici” dir. Her kullanımdan sonra gözlüğünüzü temiz su ile yıkarken bu bölgeyi ellemeyin. Aksi halde buğu önleyici ilacı yok edersiniz. Zaten buğu önleyici zamanla özelliğini kaybedecek ve yok olacaktır. Yok olma sürecini ne kadar uzatırsanız gözlüğünüzü o kadar uzun süre keyifle kullanırsınız.
Aslında buğu önleyici kimyasallar ayrıca satılmaktadır ama bunlara para vermek yerine daha ilkel yöntemler kullanılabilir. Şöyle ki; Havuza girmeden önce klor gözlüğünüzün iç camlarını bol tükürük ile ıslatın. Yaklaşık 5 dakika kadar beklettikten sonra gözlüklerinizi havuz suyunda durulayın. Sonra takın ve buğu yapmadığını göreceksiniz. Aynı uygulamayı scuba dalış için kullanılan deniz maskelerinde de rahatlıkla uygulayabilirsiniz. Göreceksiniz ki tükürük ile çok iyi netice alacaksınız.

Havuz Ekipmanlarının Depolanması
Yüzme havuzunda eğitim amaçlı kullanılan birçok materyal vardır. İster yüzmeye yeni başlayan kursiyer çocuklar olsun ister olimpik yüzücü olsun herkes mutlaka bu tür araçları kullanır. Üstelik bu ihtiyaç sadece yüzme sporu ile sınırlı değildir. Tüm su sporlarının büyüklü küçüklü kendine özgü malzeme ihtiyacı vardır.
Örnek vermemiz gerekirse; yüzme tahtası, palet, kolluk, su makarnası, sutopu vb. sayabiliriz.
Kullanılan malzemenin antrenmandan sonra depolanması son derece önemlidir. Islanmış bir malzemenin tamamen kapalı ve hava almayan bir depoda tutulması, malzemenin ömrünü kısaltır. Her ne kadar havuz malzemeleri suya dayanıklı imal edilse de nemli ortamlar her türden malzemeyi etkiler. Bunun yanında ortamı ciddi oranda rahatsız edici oranda kokutur. Bahsedilen olumsuz durumların yaşanmaması için ürünlerin depolanacağı yerde hava sirkülasyonunun mutlaka sağlanması gerekir. Ayrıca malzemelerin birbirleri üzerine baskı yapmaması için raf sistemi oluşturulmalı. Böylece kullanılacak olan malzemeye daha kolay ulaşılır ve depodaki tüm eşyanın daha çabuk kuruması sağlanır.
Deponun kendisi de sudan etkilenmeyecek malzemeden yapılmış olmalı. Demir malzeme sürekli bakım gerektirdiği, çabuk paslandığı ve ağır olduğu için pek tercih edilmez. Plastik veya pvc en çok tercih edilen maddedir. Hafiftir, boya gerektirmez, suya dayanıklıdır, kaynak gerektirmez, paslanmazdır.

Havuz Kantininde Neler Satılmalı?
Yüzme acıktırır! Yüzme eğitiminden çıkan çocuklar mutlaka bir şeyler yemek ister. Aç bir çocuk her şeyi yeme eğilimindedir. İşte tam bu noktada çok sevmediği ama yararlı gıdaları yedirmek mümkündür. Bunlar salata veya meyve şeklinde olabilir. Özellikle yapımı pratik olduğu için hamburger ve kola türü gıdalardan uzak durmak gerek. Şayet bunlar kantinde yoksa evden getirmek uygun olur.
Ayrıca yarış günlerinde sporcu yemeği verilebilir. Kantinin imkanları elverirse kendi bünyesinde yemek üretebilir ya da dışarıdan tabldot şeklinde temin de edilebilir.
Malzemeler
Yüzme havuzunda bir sporcunun ihtiyacı olan malzemelerin havuz kantininde bulunması isabetli olur. Böylece zaman kaybetmeden, çok fazla emek harcamadan ihtiyacı olan orta kalite yüzme malzemelerini kantinden temin edebilir. Mayo, bone, klor gözlüğü, palet, yüzme tahtası, kolluk, havlu, terlik kantinde bulundurulabilecek başlıca malzemelerdir.

Yüzme Havuzunda Cankurtaran ve İlkyardım Ekibi İhtiyacı
Amerikalı yüzücü Michael Phelps’in antrenman yaptığı havuzda, cankurtaran olmadığı için antrenörünün o günkü çalışmayı iptal ettiğini duymuştum. Böyle bir şey oldu mu olmadı mı bilemem ama davranış şekli tamamen doğru bana göre.
Kaderci toplumlarda bu tür davranışlar görmek zordur. Düşünüyorum da bu olay bizim ülkemizde yaşanmış olsaydı muhtemelen antrenöru topa tutarlardı. Söylenecek lafları tahmin etmek zor olmasa gerek. İşin ilginç yanı sporcunun başına bir şey gelse topa tutulacak ilk kişi yine antrenör olacak maalesef.
Eğitim şart
Boğulma tehlikesi geçiren birini kurtarmak sanılanın aksine çok zordur hatta cankurtarma eğitimi almamışsanız imkansızdır. Boğulmakta olan bir kazazedeye nasıl yaklaşılır, su içinde nasıl müdahale edilir, nasıl taşınır vb. tüm manevraların eğitimini almamış olan biri asla ama asla tek başına herhangi bir müdahalede bulunmamalı. Bu hem yasal olarak yasaktır hem de teknik olarak zararlıdır. Kazazedeyi kurtarmak isterken kazazede ile birlikte kendisinin de ölmesine sebep olan bir sürü olay duymuşsunuzdur. İstanbul Şile’de beş dakika içinde dört kişilik bir ailenin boğularak öldüğüne şahit oldum maalesef. Boğulmakta olan çocuğuna yardım etmek isteyen anne, ona yardım etmek isteyen baba, çaresizce yardımım dokunur diye yanlarına giden diğer kardeş hep birlikte boğuldular.
Yüzme havuzundaki fayans kırıklarının jilet kadar keskin olduğu bilinir. Kırık fayans kesiği çok derin olur ve kanamasını durdurmak zordur. Denizde de midye, deniz kestanesi vb. sebeplerden dolayı oluşan yaralanmalar ciddi acı verir ve erken müdahale edilmezse uzun vadede can sıkıcı sonuçlar doğurur. Bu türden kazalara da yine yetkili kişilerce müdahale edilmelidir. İlk yardım eğitimi almamış birinin müdahalesi sonrası daha çok zarar gören insanların olduğunu hepimiz duyuyoruz.
Peki ne yapmalı?
Her havuzda, her plajda mutlaka cankurtaran ve ilk yardım ekibi bulunmalı. Cankurtaran hizmeti olmayan yüzme bölgesinde bulunmamalıyız. Denizde işaret dubalarını geçmek tehlikeli ve yasaktır. Güvenli bölgenin dışına çıkan vatandaşlar cankurtarma timleri tarafından uyarılır. Bu onların görevidir. Görevlilere müdahale etmek, onların işlerini yapmalarını engellemek suçtur ve etik değildir.

Yüzme Havuzu Sonrası Ulaşım ve Nakliye
Güven iyidir, kontrol daha iyidir! (Alman Atasözü)
İnsanlar yüzme kursuna geleceği zaman genellikle yaz aylarını tercih ederler. Havuz sonrası hasta olabileceklerini düşünürler ama bu doğru değildir. Kışın da yüzmeye gelinebilir, özellikle kış aylarında havuzlar çok yoğun değildir, bu sayede daha rahat ederler. Yapmaları gereken tek şey havuzdan çıktıktan sonra başlarını örtmeleri yani şapka, bere türü eşyalarla kendilerini korumaları gerekir. Böylece hiçbir sıkıntı yaşanmayacaktır. Ayrıca yüzme sonrası nakliye kolaylığı açısından mümkünse araçlarını havuza yakın bir bölgeye park etmeleri gerekir. Toplu taşıma araçlarını kullanan kişiler ise durakta bekleme sırasında kendilerini rüzgardan korumalılar.
Yetişkinlerin toplu taşıma araçlarını bireysel kullanım dışında, küçük yaş sporcuların kulübe ait olan servis aracını tercih etmeleri ile ilgili de birkaç tavsiyemiz olacaktır: Malum bazı velilerimiz belirli nedenlerden ötürü çocuklarını havuza getirip götürmekte sıkıntı yaşamaktadır. Çalışan anne babalar çocuklarını havuza getirip götüremeyebiliyor. Bu durumda servis hizmetini tercih etmekteler. Ancak servis hizmeti ile ilgili bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. Kurumun kendi servis aracı varsa tabiî ki rahatlıkla tercih edilebilir ancak dışarıdan başka bir servis firması ile anlaşma yapılmışsa çok da tercih etmelerini önermiyorum. Çünkü kulübün haricindeki servis hizmetini veren firmalarla geçmiş yıllarda yaşanmış bazı olumsuz örnekleri vermek isterim: Kulübümüzün anlaşma yaptığı bir servis firması çalışanlarının araç içinde argo konuştuklarını duyduk maalesef. Tabi bu durum çocuklarımız tarafından ailelerine hemen intikal ettirildiğinde doğal olarak bizim de haberimiz oldu. Bu konuda velilere söyleyecek bir şey bulamadık, kendilerine mahçup olduk. Halbuki bizim bu işten herhangi bir maddi menfaatimiz ve sorumluluğumuz yoktu, amacımız sadece çocuğunu havuza getiremeyen ailelere yardımcı olmaktı. Maalesef sıkıntılı anlar yaşandı. Yine aynı şekilde servis bedelini ödemeyen veya geç ödeyen velilerimiz oldu ve servis yetkilileri tahsil edemedikleri ücreti bizden istemeye kalktılar ve doğal olarak kulübümüz sıkıntı yaşayan taraf oldu!
Havuza tam yanaşmadan uzak bir mesafede çocukları indirip, yürüten servis şoförleri olduğuna şahit olduk. Böyle hataları kesinlikle tasvip etmiyoruz. Hiç kimse çocuğunun böyle bir riske maruz bırakılmasını kabul edemez. Konuyu toparlamamız gerekirse; yüzme öncesi ve sonrası mümkünse veliler çocuklarını kendi imkanları ile getirip götürmeliler. Servis kullanılacaksa kulübün kendi servis hizmetini tercih etmeliler. Taşeron firmalar içinde de tanınmış, referans sahibi firmaları tercih edebilirler.
Ne olursa olsun aileler her zaman denetleyici olmalılar. Şunu unutmayalım; “güven iyidir, kontrol daha iyidir.”

Çocuk Kursiyerlerde Kolluk Kullanımı
Yaygın olarak küçük yaşdaki kursiyerler için tercih ettiğimiz kolluk kullanımı son yıllarda tartışılır olmuştur. Gerçekten gerekli midir? Kullanılmazsa ne olur? Kullanırsa ne olmaz? Tüm bu sorulara yanıt bulmaya çalışalım. Ama şimdiden söyleyeyim; -cevap- siyah ile beyaz kadar net olmayacaktır.
Her Yiğidin Bir Yoğurt Yiyişi Vardır
Yeni jenerasyon eğitmenlerin bir çoğu kolluk kullanımına karşıdırlar. Bu tespit bilimsel bir çalışma sonucunda çıkmadı elbet, sadece kendi kişisel gözlemlerimden ibarettir, bunu baştan vurgulamak isterim. Kendimi eski jenerasyon olarak görürüm. Yaklaşık 19 yıllık bir birikim ve aradan geçen zaman doğal olarak eskidiğimin göstergesidir. Küçük yaş gruplarına yüzme öğretmeye çalıştığım her dönemde öğrencilerime kolluk kullandırdım. Bu yardımcı malzemenin gerekli olup olmadığını, bu olmadan da yüzme öğretip öğretemeyeceğimi hiç sorgulamadım bile. Çünkü sonuç her zaman olumlu idi. Harcanan zaman ise çok da uzun değildi. Kısa zamanda netice alıyorsanız ve herhangi tehlikeli bir durum yaşamıyorsanız, kullandığınız yöntemleri neden sorgulayasınız ki! Demek ki benim yöntemim DOĞRU idi, denebilir.
Onlar Eski Doğrulardı Şimdi İse Yeni Doğrular Var
Makaledeki çelişkiye en uygun yanıtı bu başlık vermiştir umarım. Aslında kolluk kullanımı yanlış değildir. Öyle olsaydı halen üretiliyor olmazdı! Kullanmak çok gerekli midir? Tabiî ki değildir. Havuzun fiziki şartları yani derinliği, eğitmen başına düşen öğrenci sayısı, birim zaman içinde havuzda aynı anda kaç kişinin ders aldığı yani kalabalık ve gürültü seviyesi, eğitmenin tecrübesi gibi birçok etmen kolluk kullanım oranını etkiler.
Ben ilk göreve başladığım havuzda halen görev yapmaktayım ve belki de burası ülkenin en kalabalık havuzudur diyebilirim. İstanbul Üsküdar Burhan Felek Kapalı Yüzme Havuzu’nun eski zamanlardaki halini, o yıllarda çocuklarını yüzmeye getiren veliler iyi bilir. Muhtemelen bu yazıyı okuduklarında bana katılacaklardır. Gerçeğini söylemek gerekirse artık bu kadar yoğun değil, çünkü son yıllarda birçok yerde yüzme havuzu faaliyete başladı ve yükümüz ciddi oranda azaldı. Sözünü ettiğim o yoğun yıllarda mutlaka kolluk kullandık. Öyle olmasaydı eminim ciddi boğulma kazaları yaşanabilirdi. Çok şükür hiç olmadı. O dönemim eğitmenleri olan bizler önce güvenliği ön planda tuttuk. Şimdiki jenerasyon da güvenliği önemsiyor mutlaka ancak tesis sayısı arttıkça bununla doğru orantılı artan rekabet sebebi ile daha modern daha farklı eğitim uyguladığını iddia eden kuruluşlar ortaya çıkmış ve bunun sonucunda da sakıncalar artmıştır. Bizim havuz çok gürültülü olduğundan, öğrencilerimize sesimizi duyuramadığımız anlar çok olurdu. Bizden bağımsız yapacakları bazı hareketlerin kendilerine zarar verebileceğini her saniye söyleseniz de sizi duymaları garanti değilse bir eğitmen olarak kolluk kullanmanız gerekir. Üstelik bizim havuzda ders yaptığımız yer ile izleyen veliler arasında maalesef en fazla iki metre mesafe vardı ve doğal olarak çocuklar bizden çok ebeveynlerini takip ediyorlardı. Gözleri ve kulakları anne-babalarındaydı. Bir bakmışsınız dışarı çıkıp, suya atlama yapan bir çocuk görüyorsunuz! Kendisini bu konuda uyardığımızda ”annem atla dedi” diye cevap alıyorduk. Ya da bir bakmışsınız kaşla göz arasında çocuk sudan çıkıp annesinin yanına gitmiş! Öğrenci sayılarının çok olduğunu düşünürseniz, tüm ihtimalleri hesaba kattığınızda da yüzme bilmeyen küçük kursiyerlerinize kolluk kullandırmanızın daha aklıca olduğunu söyleyebilirim.
Oysa şimdi izliyorum da, havuzun sığ olduğu, öğrenci sayılarının az olduğu (3-5 kişi) gruplarda kolluk kullanmayan ve çok iyi netice alan eğitmenler görüyorum. Eğitim verilen havuz derin değilse, öğrenci sayıları az ise kolluk kullanılmadan da rahatlıkla yüzme öğretilebilir.
Kolluk Alışkanlığını Nasıl Unuttururuz?
Kolluk ile suya alışmış olan bir çocuk, eğer sabır gösterirseniz zamanla kendi kendine kolluktan vazgeçecektir. Yüzmesini engelleyecek, her suya atladığında kolundan çıkacak, yüzme hızını kesecek, kısacası çocuk için tam bir kabus ve angarya olacaktır.
Bu dönem gelmeden daha önce de kolluktan vazgeçme çalışmaları yapılabilir. Örneğin her iki kolluğun havasını kademeli olarak indirerek çocuğun kolluğuna olan bağımlılığını azaltabilirsiniz. Hatta kollukların havasını indirirken çocuğa belli etmezseniz daha iyi olur. Fark ettiğinde de patlamış olabilir diye bahaneler üretebilirsiniz, emin olun pek üzerinde durmayacaktır.
Aman diyim; siz siz olun eğitmen veya veli, sakın olaki, tek kolluk çıkararak, çocuğu kolluk alışkanlığından kurtarmaya yeltenmeyin, yapanlara da hemen mani olun. Bu durum çocuğunuzun sudaki vücut dengesini bozup, ağzının suya gömülmesine sebep olur ve çocuk nefes alamaz!
Ünlü Çin’li düşünür Konfüçyus’un dediği gibi; “- yavaş yavaş acele edin”.

Yüzme Eğitiminde Grup Dersi
Meslek hayatım boyunca birçok kereler sorula gelen bir soru var:
– “Özel ders mi almalıyım? Yoksa grup derslerine mi katılmalıyım?”
Özel ders hangi hallerde tercih edilmeli sorusuna değişik platformlarda cevaplar vermeye çalıştık. Tekrar detaya girmeden hangi hallerde özel yüzme dersi alınmalı, kısaca bahsedip asıl konumuza dönelim;
Eğer çok ciddi su fobiniz varsa, bir boğulma tehlikesi geçirmiş veya buna şahit olmuşsanız, sınırlı zamanınız varsa, fiziksel ve/veya zihinsel engel yaşıyorsanız, özellikle doktorunuz önermişse, bir de paranız varsa bir eğitmen nezaretinde birebir özel yüzme dersi alabilirsiniz.
Yukarıdaki şartları taşımıyorsanız özel ders almanıza pek de gerek yok derim.
Çünkü özel ders ile grup dersi arasındaki tek fark öğrenme süresidir. Yani özel derste öğrendiğiniz bir beceriyi grup derslerinde iki katı zamanda öğrenirsiniz. Buna nazaran grup derslerinin de kendine has faydaları vardır. Kısaca “grup dinamiği” diye adlandırabiliriz. Grup dinamiğinin olumlu etkisini görebilmeniz için öncelikle kulübünüzün yüzme gruplarını ayarlarken her bir gruba hemen hemen aynı seviyede üyeleri yerleştirmesi gerekir. Bir grup içinde sudan çok korkan bir öğrenci ile suyla barışık ve yüzebilen bir öğrenci bulunmamalı. Aksi halde eğitmen herkese eşit oranda fayda sağlayamayacaktır. Yapılan dersin bazı öğrencilere çok kolay bazı öğrencilere ise çok zor gelmesi, eğitim kalitesini ciddi oranda düşürür ve bu olumsuz durumun tek sorumlusu kulübünüzdür. Bedelini ödediğiniz bir eğitim programında böyle manzaralar ile karşılaşırsanız mutlaka tepkinizi dile getirin. Aksi halde paranız ve zamanınız ziyan olacaktır.
İdeal bir grup içinde her üye birbirlerine farkında olmadan psikolojik destek verir. Bazen eğitmeninden daha etkili olumlu davranış değişiklikleri yaratacak ve kişiye moral verecek bu desteklerin tamamına grup dinamiği diyoruz.
Kör Kendinden Bilirmiş!
Kendinizden daha tedirgin olan birini gördüğünüzde kendinize olan güveniniz artar. Sizden daha iyi seviyede olan birini de model alabilir ve kendinizi geliştirebilirsiniz.
Kayıt yaptıracak olan kursiyerler genellikle şu soruyu çok sorarlar:
– “Yüzme öğrenemeyen var mı?”
Bu sorunun sorulmasında yatan psikolojik sebep kişinin ilkel benlik duygusundan kaynaklanır. Bir insanın kendisini en yetenekli kişi olarak görmesi ile en korkak kişi olarak hissetmesi insanca bir duygudur. Kendinin çok özel olduğunu –zanneden- bir sporcu adayına bunun böyle olmayabileceğini anlatmak ile kendine hiç güveni olmayan ama yetenekli birine de öz güvenini kazandırmak eğitmenin işidir.
Daha önceden hiç yüzme öğretemediğiniz biri oldu mu? diye soru soran bir kursiyer adayını da bu bağlamda değerlendirmeliyiz. O kişinin grup dersine alınıp, kendisinden daha kötü ve/veya daha iyi olan üyeler ile birlikte eğitim görmesi son derece faydalıdır. Ama yukarıda bahsettiğim gibi üyeler arasında çok fazla seviye ayrımı olmadığına dikkat edilmeli.
Gruplardaki Öğrenci Sayıları
İster yetişkin olsun ister 6-14 yaş arası küçük çocuklarda olsun her bir gruptaki toplam öğrenci sayısı havuzun fiziki imkanlarına ve eğitmenin tecrübesine göre değişiklik arzeder. Buna rağmen yine de ortalama bir sayı vermek gerekirse;
1-3 yaş arası bebek yüzme kursunda toplam 1 öğrenci,
3-5 yaş arası çocuk yüzme kursunda toplam 7 öğrenci,
15 yaş ve üstü yetişkin yüzme kursunda toplam 8 öğrenci idealdir.
Bir Becerinin Genlere Şifrelenmesi
Grup derslerinin belirgin bir diğer faydası da yeterli dinlenme imkanı sağlamasıdır. Şöyle açıklayabiliriz: Öğrenilmekte olan bir beceriyi pratik yaptıktan sonra sporcunun zihinsel olarak geri bildirim elde edebilmesi için bir süre dinlenmesi gerekir. Dinlenme süreci aynı zamanda kasların da toparlanmasını sağlayacaktır. Yorgunluk tekniği bozar. Bu yüzden her bir uygulama anından sonra dinlenmek gerekir. Özel ders alan bir öğrenci bu şansa pek fazla sahip olamaz ve dersi yorucu geçer. Ama grup dersi alan bir öğrenci sırasını beklerken ihtiyacı olan dinlenme fırsatını da elde etmiş olur. Dikkatli okuyucularımız fark etmiştir; son cümlemiz ezber bozan niteliktedir.
– “Hoca gruptaki herkesle tek tek ilgilenince bana sıra gelmez ben en iyisi özel ders alayım, düşüncesi çok da doğru değildir.
Toparlayalım:
Ticari kaygılar ile para kazanmak için yapılmış kalabalık ve seviye farklı gözetilmemiş gruplarda maalesef öğrenciler heba olur. Her meslek grubunda olduğu gibi yüzme camiasında da bu tür kötü örnekler yaşanıyor ve duyuyoruz. Falanca kulübe gittim ama grup dersinden hiçbir şey öğrenemedim bu yüzden özel ders istiyorum diye gelen insanlar var!
Sonuç:
Önce grup dersi, sonra özel ders…

Eğitmenin Empati Becerisi
Bu konuda bir başlık açmama neden olan bir iki örnek var;
– Bir gün misafir olarak gittiğim bir havuzda yüzme bilmeyen bir üyeye özel ders veriyorum. Aynı anda bir başka eğitmen de genç bir öğrencisine kelebek stil öğretiyor. Muhtemelen o da özel dersti. Benim öğrencim verdiğim ödevi uygularken ben de ister istemez etrafı izleme fırsatı buluyordum. Stil öğreten hocanın tarzı dikkatimi çekti; öğrencisi suda, kendisi dışarıda, öğrenciden yapmasını istediği herhangi bir hareketi tarif ederken “böyle, böyle, sonrada böyle yapacaksın” tarzı cümleler kuruyordu. Öncelikle öğrenciyi biraz izledim, bırakın kelebek yüzmeyi daha basit olan serbest veya sırt üstü stilleri bile doğru dürüst yüzecek seviyede bile değildi. Demem o ki; serbest, sırtüstü veya kurbağa stillerindeki koordinasyon becerisini tam edinmeden kelebek öğrenmek hakikatten zordur. Bir de beceriyi tarif ederken, biyomekanik olarak fazlarına bölmüyorsanız, parça parça öğretmiyorsanız işiniz zor demektir. Böyle, böyle, sonrada böyle yap, elini buradan hooop diye çek” demekle olmaz.
Neyse biz hocamızın ders işleme şekline dönelim;
– Kendisi suda değil, yani uygulama yaparak örnek gösterme imkanı yok. Bu durum öğrenci için maalesef büyük kayıp. Çünkü “görerek öğrenme” denen bir gerçek var. Öğrenci model alacak bir şeyler görmek ister. Eğitmen işgüzarlık edip suya girmemiş ve öğrencisinin bu hakkını gasp etmiş. Belki 1 derste öğreteceği beceri için daha çok derse ihtiyaç olacak ve bu da hem zaman kaybı, hem para kaybı hem de motivasyon kaybıdır.
Şimdi yukarıdaki satırlara itiraz gelecektir; vay efendim iyi bir eğitmen suya girmeden de öğretebilir, illaki suya girmesi şart değildir vs.vs. Böyle bir şey yok arkadaşlar, eğer bir beceriyi öğretiyorsanız onu bir takım görsel araçlarla desteklemelisiniz. Sözlü anlatım ile görsel anlatım arasında ciddi etki farkı vardır. Hiç düşündünüz mü; basketbol koçları mola sırasında oyuncularına taktik verirken neden elindeki tahtaya bir şeyler çizerler? Halbuki çizmeden anlatsa olmuyor mu? Sonuçta koskoca adamlar bunlar. Yıllardır basketbol oynuyorlar, antrenörlerinin verdiği taktiği dinleyerek hafızaya alamazlar mı? Yapılan bilimsel araştırmalar ortaya koymuştur ki; sadece dinleyerek öğrenme yeteli olmuyor, görsel olarak da desteklenmesi gerekiyormuş. Havuz dışında hareketi taklit etmek öğrenciye bir şey ifade etmez. Konu başlığımıza dikkat ederseniz “empati” demiştik. Yani kendimizi öğrencinin yerine koymalı, onun gibi düşünebilmeli, onun yaşadığı kaygıları aynen hissetmeliyiz. Bir eğitmen olarak bizim çok kolay yüzebildiğimiz bir teknik, sporcumuz için kolay olmayabilir.Sabır göstermeli, ona gereksiz baskı yapmamalı, moralini bozacak eleştirilerden kaçınmalıyız. Yani ona empati ile yaklaşmalıyız.
İyi hoca yoktur, iyi öğrenci vardır !
– Bir başka gün ise başka bir havuzda takım antrenmanı yapılıyor, izliyorum… Takıma yeni girmiş bir sporcu var. Dört stili öğrenmiş ama antrenman jargonu hakkında bilgisi ve tecrübesi henüz yok. Yüzme antrenman programları yazılırken veya sporcuya anlatılırken uzun cümleler tercih edilmez. Bu nedenle de ilk etapta sporcu tarafından anlaşılmaz. Ancak birkaç antrenman sonrası sporcu bunu anlamaya, doğru uygulamaya başlar. Neyse konumuza dönelim; takıma yeni giren sporcu yanlış yüzdü. Belli ki tam anlamamış. Zaten yeni katıldığı bir ortam, yeni bir grup, hem sevinçli hem heyecanlı, hem tedirgin vs. vs. Yani kısacası o gün, diğer günlerden farklı bu çocuk için. Hata yapması, antrenörünü anlayamaması doğaldır. Yanındaki arkadaşına sormaya çekinmesi doğaldır. Onun sadece birkaç güne ihtiyacı vardır o kadar. Zaten bir hafta içinde her şey yoluna girecektir. Ancak antrenörü bunun ne kadar farkındadır o meçhul. Daha ilk hatasında öğrencisini sert bir dille uyardı. Sonraki hatasında ise “sen beni dinlemiyor musun?” diye azarladı. Sonraki hatasında da “beni kulağınla dinlerken ağzıma da bak, ben ne anlatıyorum!” şeklinde azarladı. Nedense çocuk her defasında daha da hata yapmaya başladı. Kasap et derdinde, koyun can derdinde. Antrenör otoritesini kurmaya çalışıyor, çocuk zaten boyut atlamış halde. Kim bilir kaç sporcu bu tür saçmalıklara maruz kaldı. Bir düşünün!
Çocuk hatalar yaptığı için mi hoca bağırmaya devam etti, yoksa hoca bağırmaya devam ettiği için mi çocuk hatalar yaptı?
İki tür eğitmen vardır:
1-Anlatmaya çalıştığım “empati” kelimesinin özünü anlayabilmiş olanlar,
2-Anlatmaya çalıştığım “empati” kelimesini özünü anlayamamış olanlar.
Arif olan anlar!

Eğitmenin Fiziki Görünüşü Nasıl Olmalıdır?
Çok sevdiğim ve her zaman tekrarladığım bir söz vardır: “ Nasihat edeceğine, model ol” diye.
Yüzmenin insan vücuduna kazandırdıkları hemen hemen her ebeveyn tarafından biliniyor. Anne babalar, çocuklarının fiziksel ve ruhsal gelişimlerine olumlu katma değer sağlayacağından emin oldukları için yüzme branşını tercihlerinin en başına koyuyorlar. Keza bu durum yetişkinler için de geçerli.
Göbeksiz erkek balkonsuz eve benzer!
Orta yaşlı olup da bu avuntu cümlesini bilmeyen Türk erkeği sanırım yoktur. Göçebe yaşayan ve şavaşçı atalarımızdan aldığımız genetik miras gereği biz Türk erkeklerinin göbek ve bel çevresinde yağlanma söz konusudur. Uzun göç ve savaş dönemlerinde biyolojik yaşamına devam edebilmek için ihtiyaç duyacağı enerjinin göbek ve bel bölgesinde yağ molekülleri sayesinde biriktirildiği ve uzun açlık döneminde bu depodan beslendiği söylenir.
Ancak modern yaşama döndüğümüzde ise aşırı göbekli durumların sağlık sorunlarının da habercisi olduğunu görmekteyiz. Hal böyle olunca da bu olumsuz durumdan kurtulmak, obezite ile mücadele etmek adına kilomuzu kontrol altına almak için beden eğtimi ve spor yapıyoruz. Kilo vermek amacı ile yapılan sportif branşların belki de en başında yüzme gelmektedir. Sadece kilo vermek değil, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi sağlıklı vücut gelişimi için de yüzme en ideal branştır.
Model olmak !
Çocuğunun elinden tutup bir yüzme kulübüne başvuran bir veli veya doktor tavsiyesi ile mecburen yüzmeye başlamak zorunda kalan bir kişinin, yüzme kulübünde yapacağı ilk görüşmede karşısındaki yetkili kişinin obez biri olduğunu gözünüzün önüne getirin. Hele hele bu yetkili kişi kayıt danışmanı değil de yüzme antrenörü ise manzara daha da vahim hale gelecektir! Sağlık için yüzmeye başlamak istiyorsunuz ama “yüzme” nin karşınızdaki kişiye pek faydası olmamış gibi görünüyor. Size ne anlatırsa anlatsın ne kadar inandırıcı olabilir ki. Bu sohbetten ileriye dönük bir motivasyon kaynağı çıkar mı?
Televizyonda yüzme yarışmalarını izleyen, geleceğin şampiyon adayı bir çocuk, izlediği organizasyonun tamamından etkilenir. Seyirciler, yüzücülerin fiziki yapıları, kullandıkları mayo ve gözlük gibi aksesuarların şıklığı, madalya seramonisi, foto muhabirlerinin başarılı sporcuya gösterdiği ilgi vb. birçok sahne çocuğun yüzmeye yönelmesinde etken olur. Bu gazla bir yüzme kulübüne kapağı atan bir çocuğun veya veli’nin karşısına göbekli bir yetkili çıkmamalı.
Uzun yıllar yüzücülük yapmış ve başarılı şampiyon bir yüzücü, zamanı geldiğinde sporu bıraktığı andan itibaren kilo almaya meyillidir. Bu durum sıklıkla karşılaşılan bir sorundur. Sporculuk yıllarında aşırı enerji harcayan ve bu enerjiyi karşılamak için fazla yemek yiyen bir sporcunun, aşırı enerji harcama durumu bitse bile maalesef yeme alışkanlığı bitmiyor. Sporu bıraksa bile yüzme camiasına katkıda bulunmak, yeni şampiyonlar yetiştirmek, tecrübe ve birikimlerini yeni kuşaklara sunmak isteyecektir. Bu da son derece normal ve hatta gereklidirde. Maalesef bu makalenin konusu onları da ilgilendiriyor. Onlar için zor olacağını biliyorum ama naçizane bu konuya dikkat etmelerini öneriyorum.

Tribüne Oynayan Antrenör!
Doğruları yazmak, başkalarını sinirlendirir bilirim. Ama bu, doğruları yazmaya engel değildir.
1995 yılından bu yana yüzme eğitimi camiasının içindeyim. Bu makaleyi yazmama neden olan malzemeyi toplamamış olsaydım, zaten kaleme almazdım. Birkaç bilgimi paylaşmak isterim:
Şunu fark ettim ki; teorik bilgisi zayıf olan bir yüzme eğitmeni veya antrenör, bu açığını kapatmak için tribüne oynamayı tercih ediyor. Böyle olmayan eğitmenlerimizi tenzih ediyorum tabi ama bu tip örnekler gördüm, görüyoruz, göreceğiz de…
Dünyada en yaygın spor dalı olan futbol branşından örnek verelim; Maç esnasında hiç susmayan, kulübesinden sürekli olarak oyuncularına müdahale eden bir teknik direktör düşünün.. Futbol oyunundan iyi anlayan kişiler bu tür çalıştırıcıları eleştirirler. Çünkü, antrenmanlarda veremediğini sahada vermeye çalışmak bir handikaptır. Bu durum, tembelliğin, beceriksizliğin, zayıflığın, bencilliğin, gösteriş budalalığının bir göstergesidir. Futbol bilgisi sadece izleyici seviyesinde olanlara sorarsanız; bahsettiğim antrenörün çok idealist, çaba gösteren, çalışkan biri gibi göründüğünü söyleyecektir. Bu izleyiciler; maç sırasında saha kenarında oturup, oyuncularını izleyen ve arada bir notlar alan bir antrenör için ise yetersiz göründüğünü, karizma sahibi olmadığını söyleyecektir. (Türk Milli Futbol Takımını Dünya 3. sü yapan çalıştırıcı Şenol GÜNEŞ, karizma sahibi olmadığı için eleştirildi! Onun yerinde Fatih TERİM olsaymış daha havalı olurmuşuz. Böyle konuşan insanlar gördüm ben!)
“Tribüne oynamak” deyimi
Yukarıda futboldan verdiğimiz örneği her türlü spor branşı için genişletebiliriz. Bilinçsiz taraftar sayısı ile tribüne oynayan antrenör sayısı arasında doğru orantı vardır.
Bilinçsiz izleyici ne kadar fazla olursa, tribüne oynayan çalıştırıcı sayısı da o kadar fazla olur.
İşi daha da ileri götürelim; yüzme branşından örnek vererek haddimizi aşalım:
Bir ebeveyn olarak yüzme bilimi hakkında ortalama bilgi sahibi değilseniz, çocuk gelişim evreleri hakkında herhangi bir fikriniz yoksa, hangi yaş grubu sporcuların nasıl besleneceği, hangi yaşdan itibaren ağır antrenmanlara başlanmasının doğru olduğu hakkında herhangi bir fikriniz yoksa, uzun vadede çocuğu yüzmeden soğutacak ve olimpiyat hayallerini söndürecek olan spor politikalarını fark edemezseniz, tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de “çocuğunuzun yarış kazanmasına” odaklanmışsanız vay halinize ve vay halimize!
Yukarıda saydığım türden veli sayısı fazla olan ülkelerde tribüne oynayan antrenör sayısının fazlalığının yanında maalesef tribüne oynayan yüzme kulüpleri de peydah olacaktır. Eleştiremeyen, bilgi sahibi olmayan veliler, mensubu oldukları spor kulübünde oto-kontrolu sağlayamazlar. Durum böyle olunca, velinin gözünü boyamak oldukça kolaydır. Sporcular ne kadar çok yarış kazanırsa o kulüp için ‘başarılı bir kulüptür’ diye düşünülür. Acaba öyle midir! Yoksa orada “körler sağırlar, birbirini ağırlar” durumu mu vardır?
Çoğu kişi için başarı görece bir şeydir. Daha doğrusu hedef ile alakalıdır. Siz mahalli bir hedef belirlemişseniz, sporcunuz mahalli bir yüzme yarışında madalya kazanıyorsa başarıdan söz edebilirsiniz. Hedef olimpiyat ise, tüm planlama ona göre yapılmalı, uluslar arası kabul görmüş tüm ergümanları devreye sokmalısınız. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Daha önceden olimpiyat kazanmış ülkelerin yüzme politikalarını, antrenman metodlarını vs.vs. her şeyini alıp kendi ülkenize uyarlamak mümkündür. Şunu unutmamak gerekir ki; bu işler uzun yıllar gerektirir. Öyle hemen olacak diye bir yanılgı içinde olmamalıyız. Sabır şart.
Olimpiyat sporcusu adayı çocuklarımızın ebeveynleri de en az sporcular kadar bilinçlenmeli.
Aksi halde günü kurtarma hevesi içinde olan spor kulüplerinin bencil politikaları sebebiyle hedeflerine asla ulaşamayacaktır.
Aşağıdaki soruların cevapları önemli;
Dünya yüzmesinde ülkemizin durumu ne?
Ne kadar başarılı yüzücüler yetiştiriyoruz?
Olimpiyatlarda final yüzmüş sporcumuz var mı?
Milli takıma seçilen yüzücüler hangi spor kulüplerinden seçiliyor?
Milli takıma sporcu veren spor kulüpleri hangi imkanlara sahip, devletten ne gibi imtiyazlar elde edebiliyorlar, dünya standartları ile kıyaslandığında maddi ve fiziksel gücü fazla olan bu kulüplerin başarısı neden ülke sınırları dışına çıkamıyor?
Bu kulüplerin küçük yaş grubu yüzücüleri, avrupada yapılan yarışmalarda açık ara şampiyon olurken, aynı yüzücüler büyük yaş kategorisinde neden nal topluyor?
İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, başarılar!

Sahtekar Kişilerin Yüzme Kursu Organizasyonları
İddialı bir başlık, farkındayım! Ama daha yumuşak bir üslup bulamıyorum çünkü tepkiliyim böyle şeylere. Vebalini biz ödüyoruz, uzun vadede olan bizim gibilere oluyor.
Açalım biraz konuyu:
Artık her şey internet üzerinden oluyor. Kendinize veya çocuğunuza yüzme kursu mu arıyorsunuz? Girin internete, yazın hazreti google’a yüzme kursu diye… size bir sürü kurs önersin. Buna bir itirazım yok. Ben de böyle yapıyorum. Ama şunu da ihmal etmiyorum; şehir fırsatları sunan bir siteden hizmet mi satın alacağım, giriyorum internete, o site hakkında daha önce yazılmış şikayet var mı bakıyorum. Bir özel hastane mi gerekli, aynını yapıyorum. Yani muhatap olacağım kurumun sadece kendi internet sitesini değil, başkalarının yorumlarını da inceliyorum.
Vakit darlığından dolayı, gecenin bir vakti çocuğa bir yüzme hocası bulmak, ilk fırsatta da başlatmak her ebeveynin isteğidir ancak sonu hüsranla biten bir çok kötü örneğe de davetiye çıkaran bir tezcanlılık örneğidir!
Boynuz kulağı geçermiş!
1997 yılından beri yüzme eğitimi işi yapıyorum. Daha ne kadar yaparım bilemiyorum ancak bu yazıyı kaleme aldığım şu günlerde mesleğimde 19. yılımı çalışıyorum.
Bize yüzme öğrenmek için gelen ve nihayetinde öğrenen, internet ile arası iyi olan üyeler tanıyorum. Bu girişken arkadaşlar 10 TL. ye bir internet alan adı satın alıp, 100 TL. ye de yayınlamak için bir sunucu kiralayarak 110 TL. ye bir internet sitesi sahibi olabiliyorlar. Yani bize müşteri olarak gelip de, rakip olarak camiaya adım atan girişimcilerden bahsediyorum! İnternet sayfasında kullandıkları arayüz yani tema ücretsiz, bu siteye koyacakları içerik, yani fotoğraflar, yazılar, bilgiler vs. hepsi sağdan soldan başka sitelerden kopyala-arakla yöntemi ile alınıyor, sonuç: alın size bir yüzme kursu web sitesi.
Bir düşünün; bu internet sitesi sayesinde, özel yüzme dersi isteyen bir müşteri bulabilirsiniz. Bir de müşterinin kendi havuzu varsa, oh ne ala. Bir eğitmen olarak havuz bulma ve havuz kirası ödeme derdiniz olmayacak demektir. Bir saatlik özel ders için alacağınız ücret bu zamanki para ile 100 TL. dir. Yani sizin internet sayfanız için 1 yıllık harcamanızın karşılığı olan parayı sadece ve sadece tek bir derste çıkarıyorsunuz. En az 8 derslik bir paket uygulanır ve kazanacağınız ücret 600-800 tl. arasında olacaktır. Yani 8 yıllık internet masrafınız bir müşteriden karşılanıyor.
İşin bu kısmı beni çok ilgilendirmez ama bu bedeli ödeyen ve mağdur olan birçok insan tanıyorum. Yaptığı hatalı seçim yüzünden ağzı yanmış, pişman olmuş, su korkusu daha artmış bir sürü mağdur üyemiz oldu. İnanın bu kişilere yüzme öğretirken, su ile tekrar barıştırmaya çalışırken normalden daha fazla yoruluyoruz. Keşke daha önceden böyle bir mağduriyet yaşamamış olsalardı da bize ham vaziyette gelselerdi. Sahtekar kişilerin yüzünden mağduriyet yaşayanlar sadece onların ağına düşen müşterileri değil, bizler de mağdur oluyoruz.
Peki ne yapmalı?
Yakın çevrenizde daha önceden yüzme eğitimi almış kişiler varsa, onların referanslarına göre hareket edin.
Şikayet sitelerini inceleyin. Hakkında şikayet yazılmış yüzme eğitmeni veya kurs var mı inceleyin.
Aceleci olmayın. Birkaç gününüzü feda ederek, görüştüğünüz kursları ziyaret edin. Web sitelerinde taahhüt ettikleri standartların uygulanıp uygulanmadığını inceleyin.
Eğitmenlerin mesleki geçmişlerini, tecrübelerini sorgulayın.
Kurs alacağınız kurumun, resmi olup olmadığını sorgulayın. İlgili bakanlıklara bağlı olup olmadığı önemlidir.
Sadece yüzme öğreten bir kurum pek güvenli değildir. Yüzme öğretmenin yanında mutlaka müsabık sporcu yetiştiren, resmi yarışmalara katılan kulüpler tercih edilmelidir.
Görüştüğünüz bir kursu, görüşmeyi planladığınız diğer kurslara sorun. Çekinmeyin.
Fiyatta pazarlık yapın. Eğer pazarlık yapmanıza müsaade ediyorlarsa, oradan uzaklaşın. Çünkü eğitimin pazarlığı olmaz. Kendine güveni olmayan kurslar pazarlık yapar!
Daha ucuza iki ayda öğreneceğiniz bir beceriyi, ehli ellerde 1 ayda öğrenebilirsiniz. Ucuz alacak kadar zengin olduğunuzu zannetmiyorum!